14 Mart, ülkemizde ilk modern tıp fakültesinin kurulduğu gün olarak bilinmekle beraber, önemini 1919 da işgal altındaki İstanbul’daki hekimlerin oluşturdukları birlik ve beraberliğin bir sembolü olan tarihten alır. O günden beri Tıp bayramı bu ülkenin hekimleri tarafından ilk günkü yüksek bilinçle kutlanmaya devam etmektedir.
14 Mart 2022 Türk hekimlerinin mesleklerini yeminlerine uygun şekilde icra edebilmeleri için, en yüksek katılımlı iş bırakma eylemini yaptıkları gün olarak tıp tarihimizde hep hatırlanacaktır.
Önemle belirtmek gerekir ki acillerde gece gündüz hasta bakan biz hekimler için grev en son çaredir. Çünkü hekimler toplumun sağlık sorunlarına çözüm üretmek üzere eğitim alırlar. Eğer bir yerde bir hekim eylem yapıyor, iş bırakıyorsa biliniz ki orada hekimlerin kendi gayretlerini aşan ve sağlık ortamına zarar veren ciddi sorunları vardır.
Ne yazık ki, geldiğimiz noktada, mevcut sağlık sistemi hekimlerin hak ettikleri iyi çalışma koşullarını yok ederken, toplumu oluşturan bireylerin de iyi sağlık hizmeti alma haklarını engeller hale gelmiştir. Bu durum, bir çok hekimin çalışma ortamlarını terk etmelerine yol açmıştır. Bu noktada biz hekimlere “giderlerse gitsinler” demek ve meseleyi sadece para üzerinden değerlendirmek ise bizleri incitmiştir.
Pandemi sürecinde en üst düzey gayretle çalışan Türk hekimleri her gün sağlıkta şiddet haberi almaktan dolayı kendilerini yalnız ve güvensiz hissetmektedirler. Ayrıca devlet hastanelerinde özel hastanelere göre sağlıkta şiddet çok daha fazladır. Sağlık teröristlerinin şiddet eylemleri nedeniyle hekimler şiddetin sık olduğu illerde ve hastanelerde çalışmak istememekte ve mecburi hizmet süreleri biter bitmez istifa etmektedirler. Bu durum bazı illerde bölge halkının onkoloji gibi kritik uzmanlık dallarına ulaşmasını engeller hale gelmiştir. Yıllardır beklenen sağlıkta şiddet yasası ise halen çıkartılmamaktadır.
Türkiye'de kişi başına düşen hekim sayısı, OECD ortalamasının hemen hemen yarısı kadardır. Hem sayılarının az olması hem de sağlık sisteminin iyi planlanmamış olması nedeniyle Türkiye’de hekimler yurtdışındaki meslektaşlarına göre çok daha uzun ve yorucu bir mesaiye sahiptirler. Bu nedenlerle hekimlerde tükenmişlik çok yüksektir. Bu yoğun mesaiyi uzun yıllar sürdürmekte zorlanan hekimler işlerinden ayrılmaktadırlar. Ülkemiz için çok değerli olan yetişmiş hekim gücünün yerinin yeni mezun hekimlerle doldurabileceğini düşünmek ise gerçek dışıdır. Yurtdışına en çok giden hekim grubunu zaten genç hekimler oluşturmaktadır. Türkiye'de hekimlik yapmak için gerekli niteliklere sahip olmayan yabancı doktorlarla hekim açığını kapatmaya çalışmaksa Türk halkının sağlığının yetersiz ve deneyimsiz ellere bırakılmasına yol açacak tehlikeli bir yoldur.
Türkiye’de hekimliğin önündeki bir diğer engelse son dönemde uygulanan malpraktis yasasıdır. Bu yasa öyle akıldışı bir yasadır ki hasta ile ilgili bir sorun olduğunda sadece hekimi sorumlu tutmaktadır. Sanki hekim bir uzay boşluğunda mesleğini icra ediyormuş gibi hekimin çalıştığı kurum ve sağlık ortamı yok sayılmaktadır. Ayrıca yine yasaya göre işlem sırasında istenmeyen bir tıbbi rahatsızlık meydana gelirse hekim oldukça yüksek tazminata mahkûm olabilmektedir. Tüm hekimlerin “Mesleki Sorumluluk Sigortası” bulunmaktadır. Ancak, hekimler aleyhine açılan ve sonuçlanan davalara bakıldığında sigortanın karşılayacağı üst limitin 5-10 katı rakamların hekimlere rücu edildiği görülmektedir. Aylık kazancı 8-9 bin TL olan bir hekime 5 milyon TL ceza verilmesinin hiçbir mantıklı açıklaması olamaz. Bir hekim hayatı boyunca kazanacağı paranın hiçbir kuruşuna dokunmasa bile bu rakamları ödemesine imkan yoktur
Beş dakikada bir hasta bakmaya zorlanan, malpraktis davaları ve şiddet nedeniyle kamu hastanelerinden istifa etmek zorunda kalan biz hekimlere derhal kapsamlı bir düzenleme yapılmalıdır.
Bu 14 Mart'ta, gelecek 14 Mart’ları daha iyi koşullarda kutlamak, sağlık sistemini çöküşünü, sağlıkta şiddeti ve devlet hastanelerindeki istifaları konuşmamak için üç gün boyunca grev yapacağız. Biz yokken, sistemin sorumluları düşünürler ve belki bizleri daha iyi anlayabilirler.
Türk milletinin önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Beni Türk hekimlerine emanet edin” sözü Türk hekimlerinin değerini anlatması açısından oldukça anlamlıdır. Bizler, Türk Nöroloji Uzmanları olarak, her zaman bu sözün arkasında duracağımıza ve tüm toplumun sağlığı adına üzerimize düşen görevlerimizi yapacağımıza söz veriyoruz. 14 Mart tüm meslektaşlarımıza kutlu olsun.
Kamuoyuna saygılarımızla,
Türk Nöroloji Derneği Yönetim Kurulu