TÜRK NÖROLOJİ DERNEĞİ BASIN BÜLTENİ 22 TEMMUZ “DÜNYA BEYİN GÜNÜ - MİGREN”

23.07.2019

Dünya Nöroloji Federasyonu tarafından “Dünya Beyin Günü” olarak kabul edilen 22 Temmuz‘un 2019 yılında da etkin olarak değerlendirilmesi için Türk Nöroloji Derneği en yaygın nörolojik hastalıklardan biri olan “MİGREN” e dikkat çeken bir etkinlik planladı.

Türk Nöroloji Derneği beyinle ilgili hastalıklardan korunmak ve beyin sağlığının önemine dikkat çekmek amacıyla ilan edilen Dünya Beyin Günü’nde nörolojik hastalıkların tüm dünyadaki ölümlerin yüzde 12’sini oluşturduğunu hatırlatıyor ve bu hastalıkların önemli bir kısmının önlenebilir olduğu vurguluyor.

Türk Nöroloji Derneği tarafından düzenlenen ve İstanbul’da Beşiktaş Belediyesi’nin ev sahipliğinde  gerçekleştirilen  Dünya Beyin Günü etkinliğinin bu yılki konusu “Migren” oldu. Hasta ve hekimlerin bir araya geldiği buluşmada Türk Nöroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, Türk Nöroloji Derneği Başağrısı Çalışma Grubu Moderatörü Prof. Dr. Sabahattin Saip ve Nöroloji Anabilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fethi İdiman Migren hastalığıyla ilgili önemli bilgiler paylaştı.

Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, toplumda her beş kadından birinde ve her 10 erkekten birinde migren, görüldüğünü söyledi.

Prof. Dr. Şerefnur Öztürk, belli başlı nörolojik hastalıklar ve görülme sıklıkları hakkında da şu bilgileri verdi: “Türkiye’de de en sık görülen AKUT nörolojik hastalık olan inme, ülkemizde de ölüm nedenleri arasında ikinci sırada bulunmaktadır. Her yıl 17 milyon kişi inme geçiriyor, bu kişilerden 6 milyonu hayatını kaybediyor. Ülkemizde yaklaşık 400 bin Alzheimer hastası, 750 bin epilepsi (sara) hastası, 100 bin Parkinson hastası, 40 bin civarında da MS hastası bulunmaktadır.

Başağrıları nüfusun yüzde 50’sini, migren ise nüfusun yüzde 15-20’sini etkilemekte.

Migrenin, dünyada her 7 kişiden birini etkilediğini belirten Prof. Öztürk “Hastaların hekime başvurusunu gerektiren ve iş gücü kaybına yol açan en sık görülen baş ağrısı Migrendir” dedi.

Türk Nöroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Şerefnur Öztürk ülkemizde çok sayıda ve çoğunluğu da teşhis edilmemiş migren hastası olduğunu, daha çok kadınlarda ortaya çıkan bu hastalığın sadece bireyi değil ama bir annenin hayatını etkileyerek bütün aileyi, bir öğretmenin hayatını etkileyerek bütün sınıfı ve eğitimi, bireyin iş verimini etkileyerek bütün toplumu etkileme potansiyeli olduğunu vurguladı.

Migren, engelleyici bir nörolojik hastalıktır

Prof. Dr. Şerefnur Öztürk Migrenin 4-72 saat süren, genellikle tek taraflı, zonklayıcı, orta veya şiddetli, fizik aktivite ile şiddetlenen bulantı, kusma veya ses-ışık hassasiyetinin eşlik ettiği ağrı ataklarıyla seyrettiğini kaydetti. Bu belirtilerin yanında bazen görme bozuklukları, kol bacakta uyuşukluk, güçsüzlük, konuşma bozukluğu gibi durumların da ağrıya öncülük veya eşlik ettiğini sözlerine ekledi.

Migrenin engelleyici bir nörolojik hastalık olduğuna dikkat çeken Prof. Öztürk sözlerine şöyle devam etti:

Aynı zamanda inme, kalp hastalığı, epilepsi, depresyon, kronik ağrı gibi diğer hastalıklarla da yüksek derecede ilişkilidir. Hastaların rahatlamalarına ve yaşam kalitelerini artırmalarına yardımcı olmak için erken tanı ve etkili tedaviye erişim hayati öneme sahiptir.

Yaygın etkisine rağmen, migren çok az tanınmaya, yetersiz teşhis ve tedavi edilmeye devam edilmektedir. Baş ağrısı tıbbında eğitim eksikliği nedeniyle, sağlık hizmeti sağlayıcılarının hastaları teşhis etmek ve etkili bir şekilde tedavi etmek için gerekli araçlara sahip olmaması sık karşılaştığımız bir durum. Sonuç olarak, mağdurların çoğu ihtiyaç duydukları yardımı alamamaktadır.

Hastalara uygun ve kanıta dayalı bakım sağlanması, migrenin küresel yükünü önemli derecede azaltacaktır. İyileştirilmiş bakım standartlarının karşılanmasıyla hastalar ekonomik durum, cinsiyet, kültür veya konumu ne olursa olsun güvenli tedaviye erişebilir. Nöroloji uzmanları olarak, migren tedavisinde kullandığımız, özellikle de ağrıları önlemede kullandığımız bazı ilaçları reçetelemede kısıtlamalar ve zorluklar yaşıyor ve bu kısıtlamaların kaldırılması için Sağlık Bakanlığımız ve SGK Başkanlığı ile görüşmelerimizi sürdüyoruz. Umuyoruz ki hastalarımızın yaşam kalitesini önemli ölçüde etlkileyen bu aksamalar en kısa zamanda düzeltilecektir.

Prof. Dr. Şerefnur Öztürk  “Tanısı ve tedavisi mümkün olan bu hastalığın tanınması ve kanıtlanmış bilimsel yöntemlerle tedavisi için hekimler ve sağlık planlamacıları olarak elimizden gelenin fazlasını yapmak zorundayız, bu hayatlara dokunmak zorundayız” diyerek sözlerini bitirdi.

Türk Nöroloji Derneği Başağrısı Çalışma Grubu Moderatörü Prof. Dr. Sabahattin Saip de Migren hakkında dünden bugüne bilgiler verdi.                                   

İnsanlık tarihi boyunca Migren önemli bir sağlık sorunu

Migrenin insanlık tarihi boyunca önemli sağlık sorunlarından biri olduğunu belirten Prof. Saip “Gerçekten de Milattan çok önceleri Mısır, Babil, Sümer, Helen, Roma, Anadolu yazıtlarında, o zamanlarda da başağrısı ve çözümü konusunda kanıtlar söz konusudur. Günümüzde de Migren, Dünyanın hemen her yerinde, her toplumda en sık görülen, ciddi sağlık sorunlarındandır. Aynı zamanda sosyal ve ekonomik yükü en fazla olan hastalıkların başında gelmektedir. Dünya Sağlık Örgütüne göre tüm hastalıklar arasında 6., Nörolojik hastalıklar arasında da 1. en sık görülen bozukluktur” dedi.

Prof. Dr. Sabahattin Saip sözlerine şöyle devam etti;

Migren kadınlarda daha sık görülüyor, her 5 kadından birinde var

Migren ortalama %10 ile 20 sıklığında görülmektedir. Kadınlarda erkeklere göre 2’ye 1, 3’e 1 gibi daha sık görülür. Genellikle doğurganlık çağındaki kişilerde ortaya çıkar. Ülkemizde yapılmış olan çalışmalarda da toplumumuzda her 5 kadının ve her 10 erkeğin birinde var olan bir durumdur. Aralarla tekrarlar ve genellikle 1-2 gün sürer. Halk arasında ağrı olarak bilinmekle birlikte, aslında Migren, ağrının ön planda olduğu farklı yakınmaların toplamıdır.

Migrende tetikliyicilere dikkat!

Bir Migren atağı genellikle kişinin yaşamında her şey yolundayken araya giren, kişinin iç ortamı ya da dış çevreyle ilgili farklı bir olay süreci başlatabilir. Tetikleyiciler olarak bilinen bu durumlar kişiden kişiye değişmekle birlikte, en bilinenler açlık (öğün atlama), uykusuzluk, stres, yorgunluk, dış ortamda var olan tiz, kötü bir koku, hava değişimi (lodos), bazı özellikle mayalı yiyecek ve içecekler sayılabilir. Aslında bu değişkenler her kişide bazı değişimlere neden olur, ancak Migrene yatkın kişilerde aynı zamanda tetiği çekip atağı başlatabilir. Süreç başlayınca da kişide ağrıdan önce, duygu durum değişiklikleri başta olmak üzere, iştahta artış, esneme, konsantrasyonda güçlük olur ki, kişiler bu durumu ağrılarının başlayacağı yönde algılarlar. Gerçekten de bir süre sonra ağrı hafiften genellikle enseden, bazen bir taraf şakaktan başlar ve 3’te 2 kişinin yarım başında yoğunlaşır. Ağrı dakikalar, saatler içinde kişinin hareket etmesini, iş yapmasını engelleyecek düzeyde çok şiddetlenir. Zonklayıcı tarzda olan ağrıya çok sık olarak bulantı, bazen de kusma eşlik eder.

Migren kronikleşmeden önlem almalı

Yine bu dönemde kişiyi ağrı kadar rahatsız eden ışıktan, sesten ve kokulardan rahatsızlık duyma yakınmaları eşlik edebilir. Bu nedenle kişiler bu dönemi hareketsiz, karanlık ve sessiz bir ortamda geçirmek isterler. Genellikle bir gün kadar süren bu durum, zaman içinde hafifleyerek sonlanır. Sonrasında kişide genel bir yorgunluk ve yeniden doğma hali ortaya çıkar. Sonrasında her şey düzene girer ve kişi iş ve sosyal yaşamına geri döner. Ta ki yine bir tetikleyici faktörün araya girmesiyle tıpa tıp aynı sürecin yaşanmasına neden olana kadar. Genellikle ayda bir, iki ayda bir atak yaşanır. Ancak bazen de ayda 1-2, giderek 3-4, haftada da 1-2 olabilir ki bu durum Migrenin kronikleşmesine neden olur, bu çok istenen bir durum olmaz. Bu nedenle işin başında, ataklar daha seyrek iken önlem alınmalı ve yaşam ona göre planlanmalıdır.

Sonuç olarak çevremizde, çalışma, sosyal ortamlarımızda her 5 kadının, her 10 erkeğin birinin Migrenli olabileceğini ve bu kişilerin arada sırada iş ve sosyal faaliyetlerinde düşüş yaşayabileceklerini, anlayış göstermemiz gerektiğini unutmamalıyız.

Nöroloji Anabilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fethi İdiman da Migren hastalığıyla ilgili mevcut tedavileri ve yeni gelişmeleri aktardı.

Migrende mutlak tedavi şart

Migrenin yaşam kalitesini bozduğunu ve yüksek sosyo-ekonomik yükü olan bir hastalık olduğunu vurgulayan Prof. İdiman “Kişiye acı çektirir, iş göremez ve sosyal iletişim kuramaz duruma getirir. Ağrılı dönemlerde kişiyi toplumdan soyutlar, tek başına acı çeken bir birey haline getirir. Bu nedenlerle mutlaka tedavisi gerekir” dedi.

Prof. İdiman Migren tedavisiyle ilgili şu bilgileri paylaştı:

Migrende atak tedavisi yetmez

Bilindiği üzere migren ataklarla kendini gösterir, çok seyrek olarak “kronik migren” dediğimiz tarzda süreğen olabilir. Migren ataklarının özelliklerine bağlı olarak çoğu hastada migren tedavisi yalnızca atak dönemleri ile sınırlıdır. Ancak ataklar sık ve şiddetli ise yalnızca atakların tedavisi yetmez ayrıca atakları önleme tedavisinin de yapılması gerekir. Migren tedavisinde temel yaklaşım yalnızca ilaç kullanımına dayandırılmaz. Etkili migren tedavisi hastaya uygun tedavi seçimi ile başarılı olur. Uygun tedavi seçimi için hastayla hekimin iyi bir işbirliği gerekir. Hekimler açısından değerlendirildiğinde; hastalarla ilişkide  öncelikle gerçekçi olmayan yaklaşımlardan uzak durmak gerekir. Hastanın beklentilerini öğrenmek ve beklentilere ne ölçüde yanıt verilebileceğini anlatmak tedavinin başlangıç temelidir. Örneğin hastayı bir reçete ile tamamen düzeleceği beklentisinden kurtarmak gerekir. Tanı konduktan sonra hastayı öncelikle hastalığı ve tedavisi konusunda bilgilendirmek, hastalığı konusundaki endişelerini gidermek, bugün için akut atak tedavisinin genellikle yaş alma ile azalsa da ömür boyu sürebileceğini ve tedaviden beklentilerimizin en azından (a) atakların süresinin kısalması (b) ağrıların şiddetinin azalması (c) eşlikçilerin hafifletilmesi ya da yok edilmesi olduğunu belirtmek gerekir.

Atak önleyici tedavi “Proflaktik tedavi”gerekiyorsa, neden gerektiği, ilacın etkinliği ya da ilacın etkisiz olduğu konusunda nasıl karar verileceği, önleyici tedavinin en az ne kadar süreceği anlatılmalıdır. Önleyici tedavinin kesilmesine birlikte karar verileceği ve kendi bildiğine ilaçlarını kesmemesi vurgulanmalıdır.

Tedavide bilgilendirme ile başlayan ilk adımdan sonra ikinci adım olarak hastaya migren atak tetikleyicilerinin olup olmadığı sorulmalı, bilmiyorsa bundan sonraki ataklarda farkındalık oluşturması belirtilmelidir. Bilinen tetikleyiciler varsa bunlara dikkat etmesi sakınılabilecek durumlardan uzak durması ve bu basit önlemle ataklarının seyrekleşebileceği anlatılmalıdır.

Her şeyi kararında yap

Ayrıca migrenle ilgili yazılı kaynaklarda “moderation all things” diye ifade edilen “her şeyin kararında yapılması” bir diğer deyişle  her şeyin aşırısından kaçınmaya özen göstermesi önerilmelidir. Örneğin beslenme ile ilgili olarak aç kalmaktan ya da çok fazla karışık besinler almaktan, uyku düzeni ile ilgili olarak uykusuz kalmaktan ya da özellikle hafta sonları çok uyumaktan kaçınması öğütlenmelidir. Stresi azaltmak için evde ve iş de yapılacakları zamana bölerek planlamalıdır. Bu öneriler dışında ilaçsız olarak egzersizlerle, gevşeme teknikleri, davranışsal terapi ve “bio-feedback” uygulamaları ile ağrı ataklarının seyrekleşebileceği konusunda aydınlatılmalıdır.

Merdiven altı uygulamalardan uzak durun

Ancak bu arada “merdiven altı uygulamalar” olarak tanımladığımız şarlatanlıklardan da uzak uzak durması konusunda uyarılmalıdır. Belirtilen bu önerilere ne denli özenle uyulsa da akut migren atağı gelişebilir. Bu durumda yapılan migren atak tedavisi temel olarak ilaç tedavisi “farmakolojik tedavi”dir. Günümüzde atak tedavisi “özgül” yalnızca migren ataklarında kullanılan ilaçlar (triptanlar, ergo türevleri ve yeni geliştirilen CGRP antikor tedavisi) ve özgül olmayan “non-spesifik” her türlü ağrıda kullanılabilen migren atak ilaçları (analjezikler ve nonsteroid anti-inflamatuvar ilaçlar/NSİİ) ile yapılmaktadır. Atak tedavisi her migren hastasında her atakta gereklidir. 

Migren ataklarının tedavisi

Akut migren atak tedavisinde temel amaç:

(a) Ağrı süresinin kısaltılması

(b) Ağrı şiddetinin azaltılması

(c) Eşlikçi belirtilerin ılımlılaştırılması ya da yok edilmesi

(d) Ağrının hızla geçirilmesi

(e) Günlük yaşam aktivitelerinin hızla iyileştirilmesi

(f) Nükslerin önlenmesi ve migrenin kronikleşmesinin önlenmesi

(g) İlaç yan etkilerinin ve ilaç aşırı kullanımı başağrısı/İAK-BA’nın önlenmesidir.

İlaç kullanım sıklığına dikkat

Akut migren ataklarının farmakolojik tedavisi konusunda genellikle uluslararası kuruluşların uzlaşılmış önerileri göz önünde bulundurulur.  Bu bağlamda migren atak ilaçlarından özgül migren ilaçları haftada 6, ayda 8-10 kullanımdan fazla, özgül olmayan migren ilacı olan ağrı kesiciler de ayda 15 günden fazla kullanılmamalıdır. Kullanılırsa inatçı ve süreğen “kronik migren” ve/ya da ilaç aşırı kullanımı başağrısı gelişebilir. Ağrı önleyici tedavi gerekiyorsa  hastanın özelliklerine, hastanın, varsa başka hastalıklarına da bakarak hekim tarafından birçok seçenekten hangisi uygunsa ona göre bir düzenleme yapılır. Genellikle bilinçli planlanan tedavi başarılı olur. Yararlılık hastanın tuttuğu başağrısı güncesi ile somut olarak ortaya konur. Başarılı olmazsa hasta ve hekim bunun nedenini bulur ve gerekirse yeni bir düzenleme yapılır. Ancak hasta tedavinin başarısız olduğuna tek başına karar vermemelidir. Tedaviyi kesmemelidir.

Bilinçsizce yapılan botoksla tedaviden yararlanılmaz

Ayrıca günümüzde sıkça rastlanan durumlardan birine vurgu yapmayı gerekli buluyorum. Günlük pratikte popüler bir önleyici tedavi olarak botulinum toksin (botoks) tedavisi uygulamaları yapılmaktadır. Ancak bunların çoğu bilinçsizce yanlış uygulamalar tarzındadır. Çünkü “epizodik migren” dediğimiz ataklar halinde olan migrenlilerde Ona botulinum toksin-A tedavisinin endikasyonu yoktur, yalnızca “kronik migren” dediğimiz süreğen migrende kullanılır. Ayrıca yer ve miktar olarak da uygulamaların yanlış olduğu dikkati çekmektedir. Bunun sonucunda hasta gereksiz bir tedaviyi uygun olmayan bir şekilde almış olur ve tedaviden yararlanmaz. Ayrıca daha önce kısaca belirttiğimiz gibi ağrı oldukça ağrı kesicilere yüklenmek, aşırı ilaç kullanmak yanlıştır. İyileşmesi daha sorunlu, süreğen migren ve ilaca bağlı başağrısı oluşabilir. Özetle belirtmek gerekirse bilinçli, doğru ve etkin bir migren tedavisi konunun uzmanları nöroloji hekimlerince, hasta-hekim işbirliğinin üst düzeyde yaşandığı durumlarda mükemmel düzeyde gerçekleştirilebilir.